Güncelleme Tarihi: 17 Mayıs 2021

Gösterim: 323

Sosyal Etkinlik ve Eğlence Topluluğumuz Genç Bi’Fest Kapsamında “Kişisel Gelişim Haftası” Düzenledi

Sosyal Etkinlik ve Eğlence Topluluğumuz 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Etkinlikleri kapsamında, Mayıs ayı süresince düzenlediği Genç Bi’Fest’te “Kişisel Gelişim Haftası” düzenledi. Hafta sonu boyunca devam edecek etkinliğe konuk olarak Nefes Koçu Ece Hazal Genç, Uzman Klinik Psikolog Edagül Dursun, Kişisel Gelişim Eğitmeni Buket Gürgen, Uzman Klinik Psikolog Cansu Yurtseven ve Uzman Klinik Psikolog Kahraman Güler katıldı.

 

Etkinliğin ilk konuğu Ece Hazal Genç oldu. Genç söyleşiye iş deneyimlerinden bahsederek başladı.  Genç, “İkea’da 5 yıldan fazla süredir yöneticilik yapıyorum ve halen de devam ediyorum. Aynı zamanda stresi yönetebilmek için nefes koçluğu okudum. Stresimi yatıştırmam lazım dedim ve nefes çalışmalarıyla bunu yatıştıracağımı öğrendim. Bunu çevreme de yayayım dedim ve bununla beraber nefes koçluğu, yaşam koçluğu yapıyorum. Aynı zamanda meditasyonla ve nefes koçluğuyla ilgili bir aplikasyonum var. Onun da bütün içerik ve operasyon yönetimi kısımlarına bakıyorum.” dedi.

 

Genç konuşmasının devamında nefesle stres yönetiminden bahsetti. Genç, “Odaklanma ve konsantrasyon için de çok önemli. Stresi yönetmek hayatımızın çok önemli bir parçasıdır. Çünkü stres bütün hastalıkların temelinde yatan unsurdur. Ama ihtiyacımızda olan bir şey o yüzden yönetebilmeyi öğrendiğimiz zaman çok daha verimli, çok daha keyifli bir hayatımız olur. Önce birkaç farkındalık konusundan bahsedeceğim. Sosyal medya dopamini denilen bir şey var bu aslında mutluluk hormonu salgıladığımız keyif huzur mutluluk hormonudur. Sosyal medyadaki beğeniler, takip eden kişiler, yorumlar vs. bunlar bizim vücudumuzda fiziksel bir tepkimeye yol açıyor. Vücudumuz dopamin hormonu salgılıyor ve mutlu oluyoruz. Ne kadar like geliyorsa o kadar mutlu oluyoruz ve zamanla sosyal medyasız yaşayamıyoruz, bağımlı oluyoruz. Ve telefonsuz gittiğimiz yerler aslında neredeyse kalmıyor. Bu da aslında telefon apnesi denen şeye yol açıyor. Herhangi bir ekrana bakarken farkında olmadan aslında nefesimizi tutuyoruz ve oksijeni organlarımıza çok az gönderiyoruz. Bu durumda da organlarımız yavaş yavaş bozulmaya başlıyor. Farkında olmadan sosyal medya kullanımını aşırıya kaçıranlar her yerde tel elinde olan kişiler telefon apnesi denen şeye yakalanıyor ve çoğu farkında bile olmuyor daha sonrasında bir sürü hastalıklar ortaya çıkıyor. Bunlarda stresten kaynaklı oluyor. Bir de Newton ve Arşimet’ten bahsetmek istiyorum kısaca. Newton yerçekimini bir ağacın altında rahat bir şekilde buldu. Arşimet’te hamamdayken suyun kaldırma kuvvetini buldu. Yani beyniniz ne kadar sakinse ne kadar dinginse o kadar üretken, o kadar verimli oluyor. Bir de trafikten bahsedeceğim farkındalıkla ilgili. Bu da yoğun bir trafikteyken yandan çat diye bir araba önünüze kırdı ve bağırış çağırış oluyor ve adrenalin yükseliyor. Bu sinir ve stresle işlerinizi halletmek zor oluyor.” diye konuştu.

Genç ayrıca stres ve stres yönetiminden bahsetti, “Stres anında dopamin, adrenalin ve kortizol salgılarız. Stresli bir durumda kendimizi kasarsınız ve bir süre sonra bu vücudumuzda boyun ağrısı, bel ağrısı vs. gibi hastalıklara sebep olur. Daha memnuniyetsiz hayatlar olur. Mezun olsam ne olur ki gibi savunmasız hayatlar olabilir.

Stres bize neler yapabilir dersek, iletişimsizlik problemleri motivasyon eksikliği olabilir, daha zayıf bağışıklık sistemi olur ve hep hasta olursunuz. Üreme sistemi aksaklıkları baş ağrıları, kilo değişiklikleri, anksiyete, tükenme sendromu,  nefes darlığı, uyku bozuklukları vs. gibi bir sürü sorunla karşı karşıya kalabiliriz. O yüzden stresi kontrol altına almayı öğrenmeliyiz. Kendim için neye odaklanabilirim beni ne mutlu eder diye düşünerek kendinizi yönetebilirsiniz. Her şey zihnin eğitimiyle ilgilidir.” dedi.

Söyleşinin ikinci bölümünde Edagül Dursun söz aldı. Dursun “Hayatta yapmış olduğumuz seçimlere nasıl karar veriyoruz?” sorusuna ilişkin, “Söylemesi kolay olan ama keşfi zor olan, aslında kişinin kendisinde tanıması ve neye ihtiyacı olduğunu bilmesi konusu ile alakalı bu durum. Hayatta her birimiz bilinçli veya bilinçdışı seçimler yapıyoruz. Yapmış olduğumuz seçimlerle de bir yerlere ait oluyoruz. Bu yerleri ve seçimleri bazen çok seviyoruz. Bazen de hiç memnun olmuyoruz.  Peki sevdiğimiz ve bizi mutlu eden şeyleri yaparken neden diye sormuyoruz, neden buradayım veya nasıl buradayım diye sormuyoruz. Ama mutsuz eden şeylerde sebebini bilmediğimiz ve hep neden derken kendimizi bulduğumuz bir tekrar eden döngü vardır. Hâlbuki bizler kendimizi tanırsak, neye ihtiyacımız olduğunu bilsek, seçimlerimizi ona göre yapsak, karşımıza çıkan olumsuzluklarla da baş ederken yıkılmadan daha çözümcül yaklaşımlar hissetsek belki de hayat bizim için daha anlamlı daha güzel olurdu. İşte bu yüzden kişinin kendini tanıması çok önemlidir. Ama kişinin kendisinde tanımasındaki en önemli durumlardan bir tanesi de kişi yaşam boyunca kendiyledir. Kişi kendinden vazgeçemez. Herkesten vazgeçebiliriz ama kendimizden vazgeçemeyiz. Yaşam yolculuğumuzda kendimizle beraberizdir. Bu yüzdendir kişinin kendini tanımasının kıymeti ve önemi. Kendi hayat yolculuğunu daha anlamlı kılmak ve geride keşkeler bırakmamak adınadır. Hatta kişinin kendini tanımasını ve değer vermesini kişinin varoluşsal amacıdır diyebiliriz. Ama insanlar kendini tanımaktan ve anlamaktan önce hep başkalarının bizler hakkında ne düşündüğünü önemsiyoruz. Kendimizi anlatmakla ve insanlara kendimizi kabul ettirmekle o kadar meşgulüz ki bu meşguliyet genellikle hayal ve kalp kırıklığı ile son buluyor. Kendini tanıma, ben kimim sorusuna cevap arayışı günlük yaşamda karışımıza sosyal bir ortama girdiğinizi düşünün, yeni bir insanla tanıştığınızı, arkadaşlarınızla sohbet ettiğinizi düşünün. Şöyle bir soru çıkıyor sence ben nasıl birisiyim? Hadi anlat bana beni. Ben nelerden hoşlanıyorum, neleri severim? Benim hakkımda ne düşündün? Aslında alt metinde hep kişinin kendini tanıma ihtiyacından kaynaklanır. Acaba kendimi iyi ifade edebildim mi? İsteklerimi arzularımı fark ediyorlar mı? Gerçekten insanlar tarafından görülüyor muyum, kabul ediliyor muyum kaygısından yola çıkar. Kendini tanıma ve değer verme, sosyal yaşantıda karşımıza çıkan bu soruları bu pencereden ele alarak bakmalıyız. Bizi tanıyan, fark eden, gören, kabul eden insanlar varsa kendimizi rahat ve güvende hissediyoruz. Gerçekten asıl ihtiyacımız olan bu mu düşünmemiz lazım. Her seferinde başkalarının bizi anlamasını bekleyen, kendini tanıma yolculuğuna ilk adımını atamamış insanlar halini alırız. Kendisine değer vermeyen hep başkaları için yaşayan, öz saygısını geliştiremeyen insanlar halini alırız. Ancak bir noktada tıkanırız. Çünkü insanların asıl ihtiyacı olan bu değildir. Dinamikte kendimizi tanıyarak ve değer vererek var oluruz ve varlığımızı anlamlı kılarız. İnsanları anlamaya çalışmaktansa önce kendimizi anlamaya çalışsak halkadaki en büyük düğümü çözmüş oluruz. Bizim amacımız önce kendimizi anlamak ve tanımak olsun. Bunun için kendinize fırsat ve zaman tanımanız lazım çünkü kendiliğinden oluşacak bir şey değildir. İlk olarak kendinize şu soruyu sorun. Sen aslında kimsin? Gerçekten kendini tanıyor musun? Bu hayatta gerçekten neye ihtiyacın var bunların farkında mısın? Güçlü ve seni zayıf gösteren yönlerin neler? Bir zorlukla karşılaştığında nasıl mücadele ediyorsun? Kendini tanımak için neye ihtiyacın olup olmadığını biliyor musun? Bunlar bizim ilk adımımız olsun. Bunları fark edebilmek çok büyük bir bilgeliktir. Kişinin kendini tanıması kişinin kendine ettiği en büyük armağandır. Kendimizi dışarıdan izleyelim kendimize objektif bir şekilde bakalım ve sizin için iyi veya kötü olanların farkında olalım. Çok derinleştiğinizi ve yoğunlaştığınızı hissettiğiniz anlarda işin içinden çıkamıyorsanız orada bırakın. Yüzleşmekten korktuğunuz travmatik deneyimlerle karşılaşabilirsiniz. Bunları hatırlayabilirsiniz. Tek başınıza bu yolculuğu devam ettirmek size ağır gelebilir. Bu noktada bir rehbere ihtiyacınız var demektir. Kişi kendini tanımaya başladıkça kendi öz saygısını geliştirir. Kendine değer vermeye, önemsemeye başlar. Çünkü artık kendinin farkındadır. Kendine değer veren insan demek kendisini bulan insan demektir. Kendine değer veren insan önce ben diyen insandır. Sürekli ben diyen insanda bencil insandır. Herkes der ki kendime değer vermeye başladığımda insanlar beni bencil olarak görmeye başladılar. Bizim burada edindirmeye çalıştırdığımız kazanım kişinin bencil olması değildir. Kişinin önce ben diyebilmesidir. Önce kendimizi istek ve arzularımızı ortaya koyamazsak, hayır dememiz gereken noktada hayır diyemezsek yine kendimizi değer konusunda geriye atmış oluruz. Ve insanın bencillikle değer verme arasındaki en büyük farkta budur. Bizim kendimizi tanıma yolculuğumuzu veya değer verme yolculuğumuzun önündeki ketlerin en büyük yansımasının geçmiş aile kayıtlarında görüyoruz. Bizi değersiz hissettiren durumlar genellikle bilinçaltındaki kayıtlarda ortaya çıkıyor. Ve bunları çözümlememiz gerekiyor. Yolculuğa kendimiz devam edeceğiz, hayatımıza insanlar gelecek gidecek, ilişkilerimiz olacak, partnerlerimiz olacak ama kendimizle olacak bütün yolculuğumuz. Gece başımızı yastığa koyduğumuzda bir başımıza kalacağız. O zaman bütün duygular ve düşünceler ortaya çıktığında, o günün muhakemesini yaptığımızda kendimize haksızlık etmeden neden niçin diye konuşarak kendimizi tanıyarak bu sorgulamayı yaparsak inanın daha rahat bir uyku çekersiniz. Sizi değersiz hissettiren insanlar varsa onları hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Kendimizi kabul edip, kendimize hak ettiğimiz değeri vermemiz gerekmektedir. Kendinizi geliştirmeye travmalarınızla yüzleşmeye odaklanın. İçinizde bir duygu varsa bunu yansıtalım ve duygularımızı gösterelim. Size ait olan her şey sizin fikrinizdir ve sizin onaya ihtiyacınız yoktur. Önemli olan kendinizin önemi ve onayıdır. Kendinizi her zaman en iyisine layık görün.  Edineceğiniz deneyimlerin size yaşam boyu altın değerinde olacağını unutmayın.” ifadelerini kullandı.

 


Fotoğraflar